Deprem ve Çocuklara Ölümü Anlatmak

Çok zor dönemlerden geçiyoruz. Her yere yetmeye çalıştığımız, herkesi iyileştirme arzusu ile dolup taştığımız ama bir o kadar da hareket etmeye mecalimizin kalmadı günlerdeyiz. Deprem ve depremin insan üzerinde yarattığı birçok olumsuz etkiden bahsetmek mümkün. Bu yazıda deprem sonrası yakınlarını kaybeden çocuklara bu kayıpları en doğru ve en hasarsız şekilde nasıl açıklayabileceğimize değinmek istiyorum.

Ölümün kendisi bu kadar zor bir kavramken, bunu bir çocuğa anlatabilmek biz yetişkinlerin en çok zorlandığı konulardan biri. Çocuğa bu tür kayıpları anlatırken çocuğun içinde bulunduğu gelişim dönemlerini ve özelliklerini bilmek çok önemli. Daha anlaşılabilir ve kolay olması için o çocuğun gelişim dönemine göre ölüm kavramına nasıl yaklaşılması gerektiğini açıklamaya çalışacağım.

0-2 YAŞ DÖNEMİ VE ÖLÜM

0-2 yaş döneminde çocuklar bağlanma figürlerini yani anne babalarını kendilerinin bir uzvu olarak görürler. Çünkü hala temel gereksinimlerini ebeveyn, özellikle de anne üzerinden karşılamaktadırlar. Bu dönemdeki çocukların dil becerileri henüz gelişmemiştir. Bu sebeple çocuğa ölümü dil ile anlatamayız. Ancak çocuğun sinir sisteminin ve bedeninin dilden bağımsız olarak devam eden bir hafızası vardır. Bu sebeple çocuk anne babanın kaybını bir yokluk deneyimi olarak tecrübe eder. Dolayısıyla çocukta yokluk duygusunun yarattığı beden duyumları vardır.

Bu durumda ebeveynin kaybından sonra çocuğun bakımını üstlenen kişinin yapması gereken en önemli ve neredeyse tek şey çocuğa güvenli bir bağlanma figürü olmaya çabalamaktır. Çocuğun temel bakımlarını bol tensel temas, bol şefkatli ses tonu ve bol göz temasıyla vermesi çocuğun yaşadığı yokluk deneyimini hafifletmeye yardımcı olur.

3-9 YAŞ DÖNEMİ  VE ÖLÜM 

3 yaşından itibaren çocukta dil becerileri gelişmeye başlar. Ancak neredeyse 10  yaşına kadar çocuklar henüz soyut düşünme becerilerini kazanamazlar. Ölüm ise bildiğimiz üzere elle tutulup gözle görülemeyen soyut bir kavramdır. Bu nedenle soyut olan ölüm kavramını olabildiğince somutlaştırarak çocuğa anlatmak gerekir. Bu noktada ölümü hikayeleştirmeden, dramatize etmeden, dini kavramlarla kaynaştırmadan, soyut ifadeler kullanmadan anlatmak çok önemlidir. Öncelikle bu haberi çocuğa çocuğun güvendiği ve yakın hissettiği birinin vermesi önemlidir. 

Ölümü çocuğa “öldü” kelimesiyle anlatmak gerekir. Bu her ne kadar can acıtıcı bir kelime gibi dursa da çocuğun durumu anlaması bakımından en açıklayıcı ifadedir. Kültürümüzde ölüm genellikle çocuklara ‘uzun bir uyku, gidilen uzak bir yer, giden kişinin cennette bizi görüyor olması’ şeklinde açıklanmaktadır. Bu şekildeki betimlemeler biz yetişkinleri rahat hissettirse de çocuğun kafasında olabildiğince yeni soruya yer açmaktadır. Örneğin ölüm gidilen bir yer olduğunda çocuk giden kişinin yeniden dönmesi beklentisi içine girebilir ya da giden kişinin onu terk ettiğini düşünebilir. Diğer taraftan ölüm uzun bir uyku gibi tarif edildiğinde çocuğun uyku ile ilgili düşünce ve hisleri bozulabilir. 

Peki ne yapmalıyız? Bu gelişim dönemindeki çocuklara ölümü canlılığın bitmesi olarak açıklayabiliriz. Örneğin;

“Doğada bütün canlılar doğarlar, büyürler ve ölürler. Kuşlar, balıklar, ağaçlar, çiçekler ve insanlar. Evet o öldü. Artık canlı değil. Canlı olmadığı için nefes almıyor, canı yanmıyor, kalbi atmıyor, duymuyor ve görmüyor. Bunları anlatmak ve duymak çok zor biliyorum. Biri öldüğünde çok çok üzülürüz ve bu çok normal. Biliyorum şu an sen de hem anlamaya çalışıyorsun hem de çok üzülüyorsun. Ben senin yanındayım” gibi bir açıklama çocuk için o an yeterli olacaktır. Ancak daha sonrasında çocuğun ölüme ilişkin soruları, duyguları, davranışları ortaya çıkacaktır. Bu soruları duyguları ve davranışları bir yetişkin olarak nasıl karşılayacağımıza ilişkin güvenilir kaynaklardan bilgi alabilir, baş edemediğimiz durumlarda bir uzman yardımı isteyebiliriz. Burada unutulmaması gereken kilit nokta, çocuğun her duygusunu kabul edebilme kapasitemizi arttırmamız gerektiğidir. Çocuk üzülmesin diye çabalamak işe yarar gibi gözükse de; çoğu durumda işe yaramaz. Çocuk üzüntüsünü bazen ağlayarak bazen hırçınlaşarak bazen mızmızlanarak gösterebilir. Böyle olduğunda biz yetişkin olarak dikkatimizi çocuğun yaptığı davranışa değil; davranışın altında yatan duyguya vermeliyiz. Ve bu duyguyu çocuğa yansıtmalıyız. Nasıl mı?

“Son günlerde çok zor zamanlar geçiriyoruz ve içimizde bir sürü duygu var. Sen de çok zorlanıyorsun. Anneni özledin, çok üzgünsün, kaygılısın vs.  Bunu görebiliyorum. Senin için ne yapabilirim?”  gibi. 

Son olarak çocuğun yakını olarak sizin de bir kayıp yaşadığınızı unutmamak gerekir. Bu durumun çocuk için zor olduğu kadar çocuğa haberi verenler için de çok zor olduğu bir gerçek. Dolayısıyla bu koşullar altında sizin de zorlamanız çok normal.

Dayanışma ve sevgi ile…

 


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu